En zifirisinde, karanlık düşlere hapsolmuş, belki de
kabullenmişken. Süzülür içeri bir ışık huzmesi, içine, en derinlerine kadar
işler seni uyandırmak istermişcesine. Bir umut olmak içindir tüm çırpınış,
nefes aldığını hatırlamak, korkusuzca tekrardan açmak için gözlerini. Bulanık
olabilir başlarda, karmaşık gelebilir. Biraz ürkek adımlarla nereye gitsem, ne
yapsam, ne söylesem düşünceleri dolanırken aklında, tutup ellerini yol gösterir sana. Ve veda edersin, adımını
atarken arkanda kalan karanlıklara...
Lanetin mi var üzerimde? Yoksa sana ettiğim yeminlerin yansıması mı bu kaderime?
12 Mayıs 2013 Pazar
7 Mayıs 2013 Salı
3 Mayıs 2013 Cuma
..İsyan..
Söylesene kaç durak noktasından geçtin hayatın? Kaç kez yol değiştirip, kaç kez korkup döndün geri? Kaç dönüm noktası atladın, belki çekindiğinden belki de öyle olması gerektiğinden? Kaç kez bir andan ibaret olan kişilere merhaba diyemediğin için yok oldu hayatından? Kaç kez hoşlandın ve sırf bakışmada kaldın? Doğru insan olmadığını bildiğin için miydi? Hep seçilenlerin en iyisi olduğuna olan inanış ya teselliden ibaretse? Ya yaptığımız seçimler, en azından bir kısmı bizi mutsuz ettiyse? Belki de söylenmesi gereken bir merhaba atlandığı için kaçırıldıysa mutluluklar? Razı mı olunmalı yine de, şükürler mi edilmeli?
Mutlu olabilmek için değil mi tüm bu çaba? Yaptığın seçimler etmiyorsa mutlu, yine de neden bu kabulleniş? Hayatı öğrenmek mi yaşanılanların karşılığı? Her şeyi bilmek, her şeye sahip olmak, her şeyi görmek mi? Ya da öyle olduğumuzu hissetmek mi? Hatalar yapmak ve düzeltememek, kaçını düzelttik ki yaptığımız hataların? Kaç kez kırdığımız kalbi onardık ya da onarıldık? Tek öğrendiğimiz korku muydu? Güvenmemeli demedik mi insanlara? Güvendikçe düşmedik mi onların tuzaklarına? Ya da her şeyin en iyisine layık olarak görmedik mi kendimizi? Bu muydu yani tüm bu yaşananlardan sonra öğrenmemiz gerekenler? Kendini beğenmişlik ve güvensizlik miydi?
1 Mayıs 2013 Çarşamba
29 Nisan 2013 Pazartesi
Cesaret edemediklerin, belki de kaçarak uzaklaştıkların.
Fısıldamaktan korktukların, belki de haykırsan da duyuramadıkların.
Kıyıda köşede sakladıkların, belki de gözünün önünde göremediklerin.
Gitmekte geç kaldıkların, belki de kalmakta acele ettiklerin.
Hatıralarında kaybedemediklerin, belki de bir türlü hatırlayamadıkların.
Bitmek tükenmeyen bilmeyen kabusların, belki de başlamak bilmeyen günlerin.
Gerçekleşmeyen isteklerin, belki de gerçekleşmesini dilemediklerin.
Melodisi tanıdık gelse de bir türlü söyleyemediğin şarkıların.
Zamansız, mekansız, bir başına kalışların.
Hep canını sıkan, dinmeyen yaraların...
28 Nisan 2013 Pazar
Aşk çalsa kapıyı, tam da 27'sinde nisanın.
İki yabancı bir olsa gölgesinde gecenin.
Ne yaşam, ne ölüm, ne de sonsuzluk umursansa.
Bedenler, ruhlar birbirine karışsa.
Öfkeler dinse, hüzünler dağılsa.
Açan papatyanın tohumunda mutluluk doğsa.
Adı değişse sevgili olsa, ilk ışığında sabahın.
Adım değişse aşık olsa, tam da 28'inde nisanın...
23 Nisan 2013 Salı
7 Nisan 2013 Pazar
4 Nisan 2013 Perşembe
26 Mart 2013 Salı
..Dream..
Bazen bir hayal kurarsın
Her şeyi unutup, ona kapılırsın
Ama er geç gelir uyanma vakti
Duyarsın o zaman hüzün yağmurlarının sesini..
20 Mart 2013 Çarşamba
19 Mart 2013 Salı
..Dayı'ma Teşekkürler..
Bu ülkede hatta dünyada sorun kelimesi bile sorun olmaya başladı..
Hemen her alanda, saymaya kalksak sayfaların hatta günlerin bile yetmeyeceği bir gerçeklik karşısında,
herkes kendine göre çareler üretir oldu.
Devlet çözemeyince vatandaşın bunu kendi yöntemiyle çözmesi her ne kadar doğal gibi görünse de
Parası olmayanın hırsızlık yapması ile dayı aracılığı ile işini gördüren arasında benim gözümde pek bir fark yok.
Her ne kadar siz kendiniz için yapıyor olsanız da bunları, sonuçta başkalarının hakkını gasp ediyorsunuz.
İşte buna en son örnek, yukarıdaki haber bugün bir yerel gazetede çıkmış. Okuyunca inanılmaz büyük bir rahatsızlık duydum.
İlk kez olan bir şey değil aslında bu, şu devirde dayısız bir iş yapılamayacağı gerçeği de ortada
Bir çok kişi başvurmuştur bu dayılara, bitmezler, tükenmezler
Ama yine de bu kadar apaçık yapılmazdı, en azından ben öyle bilirdim.
Sağlık, insanın her ne kadar en büyük sorunu olsa da,
O durumda insan hiçbir şey düşünmeyecek durumda olsa da,
Randevu sisteminde zaman zaman sorunlar yaşansa,
Hatta 6 ay sonraya randevu verilse de,
Hemen karşımda duran Tıp Fakültesi ile ilgili şunu söyleyebilirim ki,
Doktorlar tüm gün oturup "pişbirik" oynamıyor.
6 ay sonraya randevu veriliyorsa, yetersizlik ve çaresizlikten veriliyor.
Bunun çaresi ise dayı bulmaktan değil o dayıları çalıştırmaktan geçiyor.
Birde üstüne pişkinlik yapıp bak benim dayım var, bir telefonla başka hastanın önüne alıveririm seçmenimi diye reklam verdirmek, acıyorum sadece.
Sadece merak ettiğim bir şey, son dönemde sıkça gördüğüm ve artık tiksindiğim bir söz, bu ilin malum parti yöneticilerinin sık sık ağzına aldığı bir cümle "Bizim Abdestimizden kuşkumuz yok"
Soruyorum, acaba başkasının önüne hasta geçirmek, belki de aynı sorunu yaşadığı için, sizin yüzünüzden sırasını kaybeden ve daha fazla beklemek zorunda kalan, sırf dayısı olan muhtar tanımadığı için saatlerce, günlerce belki de aylarca sıra bekleyen diğer vatandaşın, hakkını ne yapacaksınız ???
11 Mart 2013 Pazartesi
9 Mart 2013 Cumartesi
..İlk Çalışmam..
Siz değerli dostların, takdirlerine sunuyorum :)
Foto, düzenleme, söz v.s v.s işte ne varsa benden :)
Çok iyi olmadı ama dediğim gibi bu düzeyde ilk çalışmam :)
7 Mart 2013 Perşembe
Yorumsuz
Aslında başta bir şeyler yazmıştım ama sonra yazmama gerek kalmadığını, bunu yorumsuz vermem gerektiğini farkettim. Çünkü ne yazarsam yazayım ıhıh olmadı.
İşte olay: Zimbabwe'de çalıların arasında sevişen bir çifte arslanlar saldırmış. Kadın ölmüş, erkek kaçmayı başarmış
Güzel ülkemden habere bir yorum: "demekki nikahsız idiler bu yüzden aslan bunları cezalandırdı.yasak aşk hep tehlikelerle dolu"
İşte olay: Zimbabwe'de çalıların arasında sevişen bir çifte arslanlar saldırmış. Kadın ölmüş, erkek kaçmayı başarmış
Güzel ülkemden habere bir yorum: "demekki nikahsız idiler bu yüzden aslan bunları cezalandırdı.yasak aşk hep tehlikelerle dolu"
6 Mart 2013 Çarşamba
4 Mart 2013 Pazartesi
3 Mart 2013 Pazar
2 Mart 2013 Cumartesi
..Söyle Sevgili 17..
Söylesene sevgili.. Dinlemeli miyim yüreğimin sesini? Yoksa
gururuma kapılıp sürüklenmeli miyim? Şeytanın bacağını kırma şansım gelecek mi?
Kaldırabilecek miyim üzerimdeki bu laneti? Yoksa gidenin ardından acabalarla mı
yetinmeliyim?
Not: Buraya gelince bırakacağımı mı sandınız :) Ünlü serim kaldığı yerden devam ediyor :)
28 Şubat 2013 Perşembe
Durağa 10 metre kala, hareket eden otobüsü görmek gibiydi seni tanımak
Topu topu iki adım ve bir saniyeyle, tam da hayatın dönüm noktasında, o anda bulunmak
Bu yüzden, ilk kez ıslık çalamadığı için sızladı bu yürek
Görürsün umuduyla ne kadar istesemde sana el kaldırmak
Biliyorum ki senin önün açık, benim sonum ise
acabalarla yaşamak...
27 Şubat 2013 Çarşamba
23 Şubat 2013 Cumartesi
..Günümüz Haberleri Kısa Kısa..
Aslında hiç sevmem siyaseti, siyaset hakkında da konuşmayı. İlgim de olmamıştır hiç, çünkü tek isteğim vardır hakkıyla yönetildikten sonra ister ataist olsun baştaki ister dolaşsın kara çarşaflarla, kendi seçimidir der geçerim.
Yinede son dönemde yaşananlardan sonra susmak artık zor gelir oldu. Çok var hem de çok, en başta bugün akşam haberlerinde bu ülkenin başlarından birinin sözleri çekti ilgimi, aynen şöyle dedi Sinop'ta yaşanan olaylardan ötürü, an gelmiş teröristlerle kucaklaşmış, İmralı'daki katile her fırsatta sayın (!) demeyi ihmal etmemiş ve yarın onunla görüşmeye gidecek kişileri protesto edip, kendi şehirlerinde istemeyen kişilere "toplanarak kollarını kaldırmış bir şekilde malum işaretleri veren bazı gruplar". Cezalarını da çekeceklerdir çünkü bu ülkede adalet var demeyi de unutmamış. Vay be, zamanında dağda eğitim almış, fotoğrafları yayınlanmış her fırsatta bazen açık açık bazen alttan alta terörü destekleyenleri korur hale gelmişiz. Bunu kaldıramayıp protesto edenler ise cezalandırılır olmuş. Dilimizden "Türk" kelimesini kaldıracakları günü görmek ise hayal değil, gerçek olacak.
Türk futboluna damga vurmuş, bazen övgülere boğulmuş bazen büyük eleştirilere maruz kalmış ve son dönem de iktidar partisinden milletvekili olmuş bir kişi yaptığı açıklama da şunu demiş "Ben arnavutum, bu yüzden kendime Türk diyemem". Buna söyleyecek yorum dahi bulamıyorum. Kendisini tez zamanda, arnavut vatandaşlığına geçmeye ve Arnavutluğa milletvekili olarak tayin olması temennisinde bulunuyorum.
Bir banka, adı T.C. Ziraat Bankası. En azından öyleydi. Yakın zamanda başındaki T.C. ibaresi kaldırıldı. Sebebi olarak özelleştirileceği yolunda bir konu dolanıyor. Ülkemizde %100 Türk sermayeli olarak kalan tek bankaydı. Diğerleri gibi onlarda kime gidecek yakında göreceğiz. Merak ediyorum sonra sıra nereye gelecek. Hangi devlet kurumuna. Belki maliye, belki SGK, belki de Çankaya.
Sırada ise kendi şehrimden bir olay. Bir çok kişinin haberi olmasada şu an Kocaeli çalkalanıyor, en azından ben öyle olduğunu umut ediyorum. Çünkü bu halk bunu da yutar, buna da sessiz kalır, buna rağmen yine aynı kişilere oy verirse. Vay benim ülkemin haline. Malum herkes bilir TOKİ'yi, burada bir de KENT KONUT var belediyeye ait. Bir yerel gazetenin haberine göre, halk için yapılan bir toplu konut. Bir proje yapmış ve yarıdan fazlasını, kendi çalışanlarına daha satışa çıkmadan hem de en güzel yerlerini, adeta seçmece olarak hem de normal fiyatının %20'si daha ucuzuna ki, belediye çalışanlarının böyle bir hakkı varmış (!) (neden mi? çünkü kendi adamı, sonuçta halka verecek değil ya) satmış ve belediye başkanının açıklaması, çalışanlarıma ev yapmaya devam edecem olmuş. Ne diyim, gün gelir bu millet elbet uyanır.
Yine az önce okuduğum, bir köşe yazarının yazısı, aslında hem bu olay hem de yine akşam haberde gördüğüm bir olay. Bu ilde üniversite okumaya gelmiş genç bir kız. Hani öyle mini eteklerle, dekoltelerle dolaşmadığı halde tacizlere maruz kalıyormuş hemde sürekli, neden mi? Tahminimce başı açık olduğu için. Bu duruma geldik çünkü. Televizyondaki haber ise, yanlış duymadıysam 7 aylık çocuğunu ağladığı içn dövüp hastanelik eden baba (!) haberi. Eşinide her hafta dövüyormuş. Tutuklamamışlar bile. Bakalım nasıl sonuçlanacak ama benzer bir haber. Hani o çok sevdiğimiz şeriatın hüküm sürdüğü ülkelerden Arabistanda, yine bir baba(!), bunlara baba dememek lazım aslında. 5 yaşındaki çocuğuna önce tecavüz etmiş, sonrada öldürmüş, hemde döve döve. Yaptığı yüzünden ceza almış, cezası ne mi? bir kaç ay hapis yatacak ve 50 bin dolar `kan parası`ödeyecek. Bu bir şaka değil. Mahkemenin bu cezaya ait kararı ise şu, çocuk, kız çocuğu olduğu içinmiş. Ve ufak bir dipnot, bunu yapan adam din adamıymış (!)...
Ve son olay, aslında uzun zamandır aklımda olup da, dillendirmediğim, için için öfkelendiğim bir konu. Ya da şöyle söyleyim, işlerine geldiği gibi davrandıkları halde, çok muhterem hoca sıfatı yapıştırılan insanlar var. İki eşi olan, lüx villada oturup, yüzme havuzuna sahip olanlar. Hani her fırsatta müslümanlığı dilinden düşürmeyen, insanlara akıl veren, onları peşlerinde sürükleyenler. Haksızlığa uğradığını iddia edip, beddua etmekten bile çekinmeyen (islamda ne olursa olsun beddua etmek günah değil miydi? Ben mi yanlış biliyorum). Size, sizi savunan, öve öve bitiremeyenlere tek sözüm var. Bir hadis "Komşusu açken, tok yatan bizden değildir". Sanırım bu dünyada, insanlar açlıktan hatta susuzluktan ölmüyor. Bırakın dünyayı, bu ülkede. Çöp karıştırarak karnını doyurmaya çalışanlar sanırım yok. Ya da bu kişiler buradaki komşu kelimesini, yandaki ev olarak görüyorki, lüx villasına yüzme havuzu yaptırmasının sebebi olarak, ee yüzme sünnet. Sünnetse yüzmek lazım, e peki biz nerede yüzecez? Ormanda mı? tabi ya denizde ya da havuzda açıklaması yapmıştı. Muhtemelen denizde yüzmekten çekiniyordur. Çünkü namahrem öyle değil mi? Bu yüzden insanlar ekmek bulamadığı için ölürken, sırf sünnet olduğu, sevap kazanmak istediği için, binlerce liraya özel havuz yaptırıyor. Benim çok değerli (!) bazı halkım ise, peşinde hocam hocam diye dolanıyor. Bilemiyorum. Söyleyecek hakikaten söz de bulamıyorum...
Yinede son dönemde yaşananlardan sonra susmak artık zor gelir oldu. Çok var hem de çok, en başta bugün akşam haberlerinde bu ülkenin başlarından birinin sözleri çekti ilgimi, aynen şöyle dedi Sinop'ta yaşanan olaylardan ötürü, an gelmiş teröristlerle kucaklaşmış, İmralı'daki katile her fırsatta sayın (!) demeyi ihmal etmemiş ve yarın onunla görüşmeye gidecek kişileri protesto edip, kendi şehirlerinde istemeyen kişilere "toplanarak kollarını kaldırmış bir şekilde malum işaretleri veren bazı gruplar". Cezalarını da çekeceklerdir çünkü bu ülkede adalet var demeyi de unutmamış. Vay be, zamanında dağda eğitim almış, fotoğrafları yayınlanmış her fırsatta bazen açık açık bazen alttan alta terörü destekleyenleri korur hale gelmişiz. Bunu kaldıramayıp protesto edenler ise cezalandırılır olmuş. Dilimizden "Türk" kelimesini kaldıracakları günü görmek ise hayal değil, gerçek olacak.
Türk futboluna damga vurmuş, bazen övgülere boğulmuş bazen büyük eleştirilere maruz kalmış ve son dönem de iktidar partisinden milletvekili olmuş bir kişi yaptığı açıklama da şunu demiş "Ben arnavutum, bu yüzden kendime Türk diyemem". Buna söyleyecek yorum dahi bulamıyorum. Kendisini tez zamanda, arnavut vatandaşlığına geçmeye ve Arnavutluğa milletvekili olarak tayin olması temennisinde bulunuyorum.
Bir banka, adı T.C. Ziraat Bankası. En azından öyleydi. Yakın zamanda başındaki T.C. ibaresi kaldırıldı. Sebebi olarak özelleştirileceği yolunda bir konu dolanıyor. Ülkemizde %100 Türk sermayeli olarak kalan tek bankaydı. Diğerleri gibi onlarda kime gidecek yakında göreceğiz. Merak ediyorum sonra sıra nereye gelecek. Hangi devlet kurumuna. Belki maliye, belki SGK, belki de Çankaya.
Sırada ise kendi şehrimden bir olay. Bir çok kişinin haberi olmasada şu an Kocaeli çalkalanıyor, en azından ben öyle olduğunu umut ediyorum. Çünkü bu halk bunu da yutar, buna da sessiz kalır, buna rağmen yine aynı kişilere oy verirse. Vay benim ülkemin haline. Malum herkes bilir TOKİ'yi, burada bir de KENT KONUT var belediyeye ait. Bir yerel gazetenin haberine göre, halk için yapılan bir toplu konut. Bir proje yapmış ve yarıdan fazlasını, kendi çalışanlarına daha satışa çıkmadan hem de en güzel yerlerini, adeta seçmece olarak hem de normal fiyatının %20'si daha ucuzuna ki, belediye çalışanlarının böyle bir hakkı varmış (!) (neden mi? çünkü kendi adamı, sonuçta halka verecek değil ya) satmış ve belediye başkanının açıklaması, çalışanlarıma ev yapmaya devam edecem olmuş. Ne diyim, gün gelir bu millet elbet uyanır.
Yine az önce okuduğum, bir köşe yazarının yazısı, aslında hem bu olay hem de yine akşam haberde gördüğüm bir olay. Bu ilde üniversite okumaya gelmiş genç bir kız. Hani öyle mini eteklerle, dekoltelerle dolaşmadığı halde tacizlere maruz kalıyormuş hemde sürekli, neden mi? Tahminimce başı açık olduğu için. Bu duruma geldik çünkü. Televizyondaki haber ise, yanlış duymadıysam 7 aylık çocuğunu ağladığı içn dövüp hastanelik eden baba (!) haberi. Eşinide her hafta dövüyormuş. Tutuklamamışlar bile. Bakalım nasıl sonuçlanacak ama benzer bir haber. Hani o çok sevdiğimiz şeriatın hüküm sürdüğü ülkelerden Arabistanda, yine bir baba(!), bunlara baba dememek lazım aslında. 5 yaşındaki çocuğuna önce tecavüz etmiş, sonrada öldürmüş, hemde döve döve. Yaptığı yüzünden ceza almış, cezası ne mi? bir kaç ay hapis yatacak ve 50 bin dolar `kan parası`ödeyecek. Bu bir şaka değil. Mahkemenin bu cezaya ait kararı ise şu, çocuk, kız çocuğu olduğu içinmiş. Ve ufak bir dipnot, bunu yapan adam din adamıymış (!)...
Ve son olay, aslında uzun zamandır aklımda olup da, dillendirmediğim, için için öfkelendiğim bir konu. Ya da şöyle söyleyim, işlerine geldiği gibi davrandıkları halde, çok muhterem hoca sıfatı yapıştırılan insanlar var. İki eşi olan, lüx villada oturup, yüzme havuzuna sahip olanlar. Hani her fırsatta müslümanlığı dilinden düşürmeyen, insanlara akıl veren, onları peşlerinde sürükleyenler. Haksızlığa uğradığını iddia edip, beddua etmekten bile çekinmeyen (islamda ne olursa olsun beddua etmek günah değil miydi? Ben mi yanlış biliyorum). Size, sizi savunan, öve öve bitiremeyenlere tek sözüm var. Bir hadis "Komşusu açken, tok yatan bizden değildir". Sanırım bu dünyada, insanlar açlıktan hatta susuzluktan ölmüyor. Bırakın dünyayı, bu ülkede. Çöp karıştırarak karnını doyurmaya çalışanlar sanırım yok. Ya da bu kişiler buradaki komşu kelimesini, yandaki ev olarak görüyorki, lüx villasına yüzme havuzu yaptırmasının sebebi olarak, ee yüzme sünnet. Sünnetse yüzmek lazım, e peki biz nerede yüzecez? Ormanda mı? tabi ya denizde ya da havuzda açıklaması yapmıştı. Muhtemelen denizde yüzmekten çekiniyordur. Çünkü namahrem öyle değil mi? Bu yüzden insanlar ekmek bulamadığı için ölürken, sırf sünnet olduğu, sevap kazanmak istediği için, binlerce liraya özel havuz yaptırıyor. Benim çok değerli (!) bazı halkım ise, peşinde hocam hocam diye dolanıyor. Bilemiyorum. Söyleyecek hakikaten söz de bulamıyorum...
18 Şubat 2013 Pazartesi
..Seni Özledim..
- Seni özledim.
- Ne zaman?
Kimi aradığımı hatırlamadığım bir zamanda, "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor" diyen telesekreterin sesini duyduğumda.
Sıradan bir günde, tam da giyerken çoraplarımı, annemden sonra bana çorabımı giydiren ikinci kişi olduğunu hatırladığımda. O gün ne kadar da utanmıştım oysa.
Her sabah amacı olmadan atan bir kalple uyandığımda. Her gece başımı yastığa koyduğumda. Ruhumu yalnızlığa teslim ettiğim rüyalarda.
Herhangi bir radyoda çalan ya da bilgisayarımda yüklü olan, içinde özlem, aşk, umut, hüzün, ayrılık ya da kavuşma olan, kısaca her şarkıda.
El ele tutuşan ya da aşkla birbirine bakan bir çift gördüğümde. Helede otobüs durağındaysa.
Kalbimi bir başkasına açmaya çalıştığım her fırsatta.
Her tanıştığım insanda, belki sesinde belki isminde belki de gözlerinde senden bir iz aradığımda.
Hala dönersin diye umutlar beslediğimde, geçmişte ne kadar bencillik yaptığımı fark ettiğimde, seni affedişlerimi düşündüğümde.
Aradan yıllar geçse de, atkını boynuma sardığımda hissediyorum seni ne kadar çok özlediğimi...
- Ne zaman?
Kimi aradığımı hatırlamadığım bir zamanda, "Aradığınız kişiye şu an ulaşılamıyor" diyen telesekreterin sesini duyduğumda.
Sıradan bir günde, tam da giyerken çoraplarımı, annemden sonra bana çorabımı giydiren ikinci kişi olduğunu hatırladığımda. O gün ne kadar da utanmıştım oysa.
Her sabah amacı olmadan atan bir kalple uyandığımda. Her gece başımı yastığa koyduğumda. Ruhumu yalnızlığa teslim ettiğim rüyalarda.
Herhangi bir radyoda çalan ya da bilgisayarımda yüklü olan, içinde özlem, aşk, umut, hüzün, ayrılık ya da kavuşma olan, kısaca her şarkıda.
El ele tutuşan ya da aşkla birbirine bakan bir çift gördüğümde. Helede otobüs durağındaysa.
Kalbimi bir başkasına açmaya çalıştığım her fırsatta.
Her tanıştığım insanda, belki sesinde belki isminde belki de gözlerinde senden bir iz aradığımda.
Hala dönersin diye umutlar beslediğimde, geçmişte ne kadar bencillik yaptığımı fark ettiğimde, seni affedişlerimi düşündüğümde.
Aradan yıllar geçse de, atkını boynuma sardığımda hissediyorum seni ne kadar çok özlediğimi...
16 Şubat 2013 Cumartesi
..Komşuma Hitaben..
İki gündür ya da iki akşamdır diyim, dışarıda geçirdim vaktimi. Dün dışarıda geçirilen bir akşam bugün ise buraya geleli beri ilk kez bir ev misafirliğine gittim. Ya da gittik diyim ev arkadaşımla. Hoş gittiğim de aslında diğer ev arkadaşım sayılır :) Şöyle açıklayım en iyisi, gidilen ev diğer ev arkadaşımın sevgilisinin eviydi. Yemek yendi, kahveler içildi, sohbet edildi v.s v.s, ev ziyaretinde yapılacak şeyler. İlginç bir şey yoktu ama iki şey hissettim bu iki günde. Burdan da neden başlığını komşuma hitaben yazdığımı açıklayacam, yazını okudum :) bilgim olmadığı, kişileri de tanımadığım için öyle pek dergileri de takip etmediğim ve bu konuda cahil kaldığım için yorum yapmadım :) ama ben de otmuşum onu anladım :) ot gibi yaşamışım :) aslında yapamadığımdan değil, ne bilim sanırım ot gibi yaşamayı seviyorum, erkeklik genlerimden mi kaynaklanıyor acaba, sonuçta her erkeğin içinde bir öküz vardır :)
İkinci keşfim ise, aslında canlanan bir hayalimdi. Bundan yıllar yıllar evvel, daha el bebek gül bebekken :) tertemiz, parlak bir gençken :) bir hayalim vardı, ilk olarak memur olacak, sonrasında ise 1 oda 1 salonu olan, amerikan mutfağa sahip, tepelik bir yerde, deniz gören bir evde yaşayacaktım. Tek başıma, işten gelecek, yalnız olmanın da verdiği huzurla bir tabak çorba ile karnımı doyuracak, akşamın keyfini sürecektim. İşte gittiğim o ev tam da hayalimdeki ev gibiydi. Gerçi hayalimdeki evi ben tahtadan eski türk filmlerinden kalma olarak da hayal ediyordum ama onu bulmak imkansız gibi bir şey bu devirde, hem yeni evler daha güvenlidir :) Bu yaz veya yaz sonu yalnız kalma ihtimalim bulunuyor, iki ev arkadaşımdan birinin evlenme diğerinin ise memleketine dönme ihtimali yüksek, böyle bir olay sonucu, hep hayalini kurduğum ama henüz gerçekleştiremediğim hayalime kavuşabilirim.
İkinci hayal ise, sanırım hayalde kalmaya devam edecek. Bir başka hayatta, bir başka dünyada, bir başka isimle arayacam belki de kimbilir..
İkinci keşfim ise, aslında canlanan bir hayalimdi. Bundan yıllar yıllar evvel, daha el bebek gül bebekken :) tertemiz, parlak bir gençken :) bir hayalim vardı, ilk olarak memur olacak, sonrasında ise 1 oda 1 salonu olan, amerikan mutfağa sahip, tepelik bir yerde, deniz gören bir evde yaşayacaktım. Tek başıma, işten gelecek, yalnız olmanın da verdiği huzurla bir tabak çorba ile karnımı doyuracak, akşamın keyfini sürecektim. İşte gittiğim o ev tam da hayalimdeki ev gibiydi. Gerçi hayalimdeki evi ben tahtadan eski türk filmlerinden kalma olarak da hayal ediyordum ama onu bulmak imkansız gibi bir şey bu devirde, hem yeni evler daha güvenlidir :) Bu yaz veya yaz sonu yalnız kalma ihtimalim bulunuyor, iki ev arkadaşımdan birinin evlenme diğerinin ise memleketine dönme ihtimali yüksek, böyle bir olay sonucu, hep hayalini kurduğum ama henüz gerçekleştiremediğim hayalime kavuşabilirim.
İkinci hayal ise, sanırım hayalde kalmaya devam edecek. Bir başka hayatta, bir başka dünyada, bir başka isimle arayacam belki de kimbilir..
14 Şubat 2013 Perşembe
..Sevgiliye..
Yanımda değilsin ama biliyorum ki yüreğimde saklı ismin, en azından ben buna inanıyorum. Bu yüzden de yalnızlığı bu denli derinden hissediyorum.
Hayatında hiç kimsesi olmayan birisi alışır diye düşünüyorum bir yerden sonra ama ben hep bir şekilde hissediyorum seni. Bu da alışmama engel oluyor yalnızlığa ve beni daha da gömüyor derinlere.
Şu an, şu dakikada, belki sen de tek başına oturup vakit öldürüyorsundur ben gibi. Belki aynı zamanda farklı mekanlarda yemişizdir yemeğimizi. Belki de sen de dolaylı yoldan da olsa düşünüyorsundur beni. Aklından "Ne zaman çıkacak karşıma?" sorusu geçiyordur kimbilir.
Bugün sana bir hediye almak istedim. Ama istekte kaldı, bir kaç nedeni vardı aslında bunun. En başta neyden hoşlanabileceğini bilemedim. Sonrasında bir gül almayı düşündüm ama seninle karşılaşana kadar kurumasından ya da çürümesinden korktum. Kuru bir gül belki duygusal bir an yaşatabilirdi ama aşkımızın hep yeşil kalması adına böyle bir hediye ne kadar uygun olurdu bilemedim.
En önemli nedeni de, bugünleri, sensiz geçen dakikalarımı hatırlatmasıydı bana. Onu her gördüğümde yalnız gecelerim gelecekti aklıma.
Yine de sevgili, benden uzakta, belki yalnız belki de başka kollarda, belki mutlu belki hüzünlü belki de hissiz kaldığın şu dakikalarda kutluyorum gününü ve son geçen gün olmasını diliyorum..
Hayatında hiç kimsesi olmayan birisi alışır diye düşünüyorum bir yerden sonra ama ben hep bir şekilde hissediyorum seni. Bu da alışmama engel oluyor yalnızlığa ve beni daha da gömüyor derinlere.
Şu an, şu dakikada, belki sen de tek başına oturup vakit öldürüyorsundur ben gibi. Belki aynı zamanda farklı mekanlarda yemişizdir yemeğimizi. Belki de sen de dolaylı yoldan da olsa düşünüyorsundur beni. Aklından "Ne zaman çıkacak karşıma?" sorusu geçiyordur kimbilir.
Bugün sana bir hediye almak istedim. Ama istekte kaldı, bir kaç nedeni vardı aslında bunun. En başta neyden hoşlanabileceğini bilemedim. Sonrasında bir gül almayı düşündüm ama seninle karşılaşana kadar kurumasından ya da çürümesinden korktum. Kuru bir gül belki duygusal bir an yaşatabilirdi ama aşkımızın hep yeşil kalması adına böyle bir hediye ne kadar uygun olurdu bilemedim.
En önemli nedeni de, bugünleri, sensiz geçen dakikalarımı hatırlatmasıydı bana. Onu her gördüğümde yalnız gecelerim gelecekti aklıma.
Yine de sevgili, benden uzakta, belki yalnız belki de başka kollarda, belki mutlu belki hüzünlü belki de hissiz kaldığın şu dakikalarda kutluyorum gününü ve son geçen gün olmasını diliyorum..
Az önce edindiğim bir bilgi.
Yapılan bir anket sonucu.
30 binin üzerinde insan oy kullanmış sanırım bu ankette.
İlginç sonuçlar var, tabi ben katılmadım soruları da görmedim ama şöyle bir şey katılımcıların %58'i gül için sevgililer günü hediyesi olarak sıradan derken %49'u beklenilen hediye için akıllı telefon seçeneğini seçmiş.
Tabi burdaki akıllı telefon da o bilindik IPhone başı çekiyodur diye düşünüyorum.
Morci :) durum düşündüğümden de vahimmiş :)
Ankette şaşırtmayan sonuçlar da var tabi
örneğin katılımcılarım %26'sı Aşkım, %21'i Hayatım demeyi tercih ediyomuş.
%43 ise en romantik müzik türü olarak Türkçe popu seçmiş.
Son olarak ise tam olarak ne diyeceğimi bilemediğim bir sonuç.
Bizler çok mu plansızız ondan mı kaynaklanıyor yoksa yanımda o olduktan sonra bana heryer cennet anlayışından mı kaynaklanıyor bilemiyorum :)
%53 gibi bir oran da sevgililer gününde kalbimizin götürdüğü yere gideceğiz demiş.
Yapılan bir anket sonucu.
30 binin üzerinde insan oy kullanmış sanırım bu ankette.
İlginç sonuçlar var, tabi ben katılmadım soruları da görmedim ama şöyle bir şey katılımcıların %58'i gül için sevgililer günü hediyesi olarak sıradan derken %49'u beklenilen hediye için akıllı telefon seçeneğini seçmiş.
Tabi burdaki akıllı telefon da o bilindik IPhone başı çekiyodur diye düşünüyorum.
Morci :) durum düşündüğümden de vahimmiş :)
Ankette şaşırtmayan sonuçlar da var tabi
örneğin katılımcılarım %26'sı Aşkım, %21'i Hayatım demeyi tercih ediyomuş.
%43 ise en romantik müzik türü olarak Türkçe popu seçmiş.
Son olarak ise tam olarak ne diyeceğimi bilemediğim bir sonuç.
Bizler çok mu plansızız ondan mı kaynaklanıyor yoksa yanımda o olduktan sonra bana heryer cennet anlayışından mı kaynaklanıyor bilemiyorum :)
%53 gibi bir oran da sevgililer gününde kalbimizin götürdüğü yere gideceğiz demiş.
11 Şubat 2013 Pazartesi
Hayatın sundukları karşısında çok fazla seçim şansımız olmuyor aslında. Oluyorsa da biz farkedemiyoruz belki de. Bazen isyan ede ede kabullenmek düşüyor bize, bazen ise yıllar geçse de kabullenemiyoruz içten içe. Yine de bize biçilen rolü oynuyoruz işte.
Bunların ortak sebebi yüzünden belki de, her seferinde "Şimdiki aklım olsa" cümlesi dökülüyor dillerden. Filmi başa sarma şansımız olsa, kaçını değiştirirdik gerçekten? Ya da değiştirdiklerimiz yüzünden nasıl bir hayatımız olurdu? Belki çok daha büyük olurdu kayıplarımız? Ya hiç dönmeseydim ya da gitmeseydim. O sözü söyleseydim ya da söylemeseydim. Kimbilir belki de hiçbir şey değişmezdi. Bu seferde diğer şeyler için pişmanlık duyardık.
İnsanoğluyuz işte çiğ süt emmişliğimiz bundan kaynaklı. Her halükarda tatmin olamıyoruz. Dünyalara bile sahip olsak, sıkıntılara yelken açmaktan kendimizi alamıyoruz. Para insanı mutlu eder mi? Bilmiyorum hatta sanmıyorum ama sanırım parasızlık insanı üzebilir bazı durumlarda...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)